Çocuğunuzu nasıl görmek istiyorsanız öyle davranın!
“Nasıl bir çocuk yetiştirmek istiyorsunuz?” sorusuna cevabınız ne olurdu? Dürüst, çalışkan, uyumlu, özgüven sahibi, hoşgörülü, saygılı, yalan nedir bilmeyen, kimsenin yüzüne söylemediğini arkasından söylemeyen bir evlat… Ne de güzel olurdu değil mi? Peki ya olmuyorsa? Çocuğunuz da gördüğünüz ve beğenmediğiniz özellikler, ya sizin ona edindirdiklerinizse!
Okumayız ama okusun isteriz
Huzurlu bir Pazar sabahı… Telefon çalar… Müsait olmadığınızdan ya da gerçekten telefondaki şahısla konuşmak istemediğimizden, telefona bakan çocuğumuza sessiz bir işaret ile “ Evde yok veya müsait değil!” sinyali göndeririz. Sonuç başarılı! Artık evde yokuz ve böylece istenmeyen bir telefon görüşmesinden kurtulmuş oluruz. Stresli bir günün sonu, artık bir sigarayı hak ettiğimize inanırız. “Evladım duman var burada hadi içeri geç sen bakayım!” demekle çocuğumuz bu meretin/zehrin tiryakisi olmaması gerektiğini anlar mı acaba?
Komşularla çay sohbetleri günün en tatlı vakitleridir. Hele ki mevzu Melda Hanım’ın suratsızlığı veya Nil Hanım’ın aceleciliği ise değmeyin sohbetin keyfine. Kitap okumayı sevmeyebiliriz; ama çocuğumuz elinden hiç kitap düşürmesin isteriz? Televizyon izlemek keyifli iş vesselam; ama çocuklar için çokta gerekli değil. Lakin elimizde sıcak bir fincan kahve, neşemize neşe katan bir de dizi varsa ekranda, günün yorgunluğunu atmak için güzel fırsat! Ne de olsa biz eleğimizi eleyip duvara asanlardanız, öğrenme yükümlülüğümüzden kurtulalı çok oldu. Ya öğretme (örnek olma) yükümlülüğünüze ne oldu?
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Çocuğumuzun sahip olduğu özelliklerin çoğunu, farkında olmadan onlara aşılayan aslında biziz. Telefon çaldığında evde yokum dedirten baba çocuğa yalan söylemeyi öğretir. Ev oturmalarında hazzedilmeyen komşuların hoşnut olmadığı yanlarını vurgulayan anne, çocuğa dedikodu yapmayı öğretir. Hayatlarında en çok güvendikleri ve doğduklarında ilk gördükleri yüzlerin sahiplerinden, aslında doğru olmayan bazı davranışların normal olduğunu sanarak kendi hayatlarında uygularlar. Farkında olmadan yaptıklarımızın onların saf dünyalarında ne tür izlenimler bıraktığını bilemeyiz.
Hemen Kaydediyorlar
Çocuklarımızın hiçbir şey anlamadığını sandığımız okul öncesi dönemlerinde bile, aslında onların birer kayıt cihazı gibi olduklarını unutmamız gerekir. Çevrelerinde olup biten her şeyi doğru-yanlış ayrımı yapmaksızın kaydederler. Zamanla konuşma, yürüme ve kas gelişimleri tamamlandıkça gözlemleyip kaydettiklerini eyleme/fiiliyata dökerler. İster büyük yaşta olsunlar ister küçük, öğrendiklerini yaşamlarının bir döneminde muhakkak uygularlar. Ebeveynleri sigara kullanan çocukların, çubuk krakeri ve pipetleri sigara yerine koyup adeta içiyormuş gibi davrandıklarına şahit olmuşuzdur. Birçoğumuz özellikle çocuk sahibi olanlarımız sık sık “ Giderek anneme benziyorum.” veya “Aynı babam gibi davranmaya başladım.” demişizdir. Eğer çocuklarımızın bizde olmayan güzel meziyetlere ve toplumun kabullendiği değer yargılarına sahip olmasını istiyorsak, önce çuvaldızı kendimize batırmalıyız.
Aile toplumun, çocuk ise ailenin aynası gibidir bu aynadaki yansımanın iyi veya kötü olmasıysa bizim elimizdedir. Şimdi dokuz ay merakla beklediğiniz, gözünüzden sakındığınız aynalarınıza bir bakın! Kendinizden hangi parçaları görüyorsunuz onlarda?
Gülçin Karaman
Eğitimci/Araştırmacı