Misafire Hoş Geldin De
‘’Bayramları, yaz tatillerini, kış tatillerini, bakkala gitmeyi, tahtaya kalkmayı, yeni insanlarla tanışmayı oldum olası sevmem. Bana göre değilmiş gibi geliyor bu işler, zorlanıyorum yani. Ama sizler de annem gibi düşünmüyorsunuzdur umarım. Ona göre aksi, huysuz, içine kapanık, asosyal biriyim.Hatta bu kafayla gidersem bir başarı elde edemeden olduğum yerde sayıp duracağım ömür boyunca. Yalnız kalmak isteğimin sonucu bu mu olmalı yani? Bundan pek keyif almıyorum aslında, zaman zaman da canım sıkılıyor sohbet edeceğim bir dost arıyorum, bulamıyorum, bulmayı beceremiyorum. Bu böyle mi sürüp gidecek hiç bilmiyorum.’’
Sosyal fobi ilk kez 1966’da Marksve Gelder tarafından tanımlandırılmıştır, tanıma göre sosyal fobi kişinin başkalarınca değerlendirilmesi mümkün olan birden çok ortamdan sürekli korkma ve bu ortamlardan olabildiğince kaçınma davranışı gösterme halidir. Sosyal fobisi olan kişilerde el titremesi, terleme, kekeleme, göz kontağı kuramama, kalbin çok hızlı çarpması ve yüz kızarması gibi fiziksel belirtiler gözlenebilir. Sosyal hayatı etkileyen belirtilerine bakacak olursak: toplumdan uzaklaşma, toplum önünde konuşamama, konuşursa kötü duruma düşeceğini ve kendisiyle dalga geçileceğini düşünme, yeni arkadaşlıklar edinememe, kendisine yöneltilen soruları cevaplayamama hatta telefonla konuşamama gibi belirtilerdir.
Utangaçlık ve sosyal fobi birbirine fazlasıyla karıştırılan kavramlardır, buna dikkat etmek gerekir. Utangaçlık daha hafif seyirlidir, belirli durumlarda, belirli zaman aralıklarında gerçekleşir çocuğun içinde yetiştiği kültürün ve aldığı aile eğitimine göre değişir. Sosyal fobi ise hayatın akışını zorlaştır. Sosyal etkinliklerden geri kalma, projelerini insanlara sunamama, alışveriş yapamama, kalabalık bir ortama girememe, başkalarının yanında yemek yiyememe gibi işleyişi etkileyen belirtileri vardır.
Yanlış hatırlamıyorsam yedi ya da sekiz yaşlarındaydım ve misafirlerden hiç hoşlanmazdım. Anadolu insanıyız en nihayetinde bayramda seyranda ev dolup taşardı. Bir misafir geldiğinde hemen odama çekilir kapıyı kapatırdım. Annem içerden ısrarlı bir şekilde seslenirdi ‘’oğlum kalk gel hadi, misafire hoş geldin de’’ bu sözü duyunca iyice köpürürdüm. Arkamı kapıya dönüp misafir gidinceye kadar uyuyor numarası çekerdim. Bu odaya kapanma meselesini daha birçok dostumdan duydum, şaşırdım. Acaba biz de mi bir dönem sosyal fobinin çarkından geçtik yoksa sadece utangaç çocuklar mıydık?
Yazının başında sosyal fobisi olan bir çocuğun hissettiklerini anlatmaya çalıştım, kolay bir durum değil ama atlatılamayacak kadar da zor değil. Peki sosyal fobisi olan bir çocuğa ailesi ve öğretmenleri nasıl davranmalı?
Öncelikle aileler yaşanılan bu problemin insani bir mesele olduğunu kabul etmeliler. Aile sosyal fobide kilit noktada bulunmaktadır. Çocuğu yaftalamak, zorlamak bize hiçbir kazanç sağlamayacaktır. Onun hangi ortamlarda, hangi etkenlerden dolayı sıkıldığını anlamaya çalışmalıyız. Sağlam bir ikili ilişki kurarak çocuğun kendini izah etmesini, yaşadığı sıkıntıları içtenlikle bize anlatmasını desteklemeliyiz. Benim verdiğim misafir örneğinde olduğu gibi sizlerin de muhakkak yaşadığı belli başlı olaylar olmuştur, bunları çocuğunuza anlatın, sizin de böyle olaylarla karşılaştığınızı görmek onların kaygısını azaltacaktır.
Öğretmenleri bu problemi yaşayan çocukları iyi süzmelidirler, onların sessizliği ders için bir avantaj değil dezavantajdır aslında. Bu öğrencilere sınıf içinde küçük görevler verilmeli, tahtayı silme, kitaplığı düzenleme, tebeşir bittiğinde idareden isteme gibi. Bu görevler onun sosyal çevreye uyumunu arttıracaktır. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus var gerek öğretmenler gerek ebeveynler açısından. Çocuğun sosyal uyumunu arttırmak onu istemediği, zorlandığı ortamlara bir anda sokmak demek değildir. Uyum adımları yavaş yavaş ve dikkatli atılmalıdır. Bunlar sadece bizlerin uygulayacağı ufak tefek hamlelerdir, böyle bir problem yaşayan çocuğunuz varsa muhakkak bir uzman yardımı almanız gerekmektedir.
Psikolog Gökhan ERGÜR